Roma’ya gitmek demek İtalyan mutfağı demek, Roma’ya gitmek nefis pizzalar yemek demek, Roma’ya gitmek birbirinden güzel şarapları bolca içmek demek… Ama tüm bunların keyfine varmak için, Roma’da nerede ne yenir, ne içilir bilmek gerek…
Buyrun Kasım 2012 seyahatinden seçme restoranlar…
İlk yemeğimizi yediğimiz ve gezinin sonunda 1 numara ilan ettiğimiz Ristorante Ciro&Ciro; Via (sokak) delle Capelle ‘de yer alıyor yani ünlü Navona meydanından Pantheon’a çıkış yolu üzerinde. Küçük bir meydanda, birkaç restaurantla bir arada. Düşünmeden tamamen mekanın sıcaklığı ve şairane şef garsonun daveti üzerine girdik. Dışarda oturma imkanı sunduğu için de ayrıca güzeldi. Garsondan bize önerilerde bulunmasını istediğimizde ise hızlı hızlı bir şeyler söyledi, bazı malzemeleri bizim için değiştirdi ve ortaya muhteşem iki pizza çıktı.
Fotoğrafta üzerinde bolca roka görünen benim pizzam. Bol peynir, sarımsak, bresaola ve bolca roka… Bresaola italyan usulü dana pastırması olarak bilinse de tam olarak pastırma gibi değil çünkü baharatı çok az. Etin hiç bir işleme maruz kalmadan bütün olarak kurutulmasıyla elde ediliyor. Aslında başka ülkelerde de rastlanan bir yöntemle yapılıyor fakat bresaola adı İtalyan Alplerinden geliyor ve Valtellina adlı italyan şehrine coğrafi etiketlenmesi yapılmış AB tarafından.
Diğer pizza, yani Esma’nın pizzasında yine bolca peynir yani sadece mozeralla değil başka peynirler de var, ortada domates sosu üzerinde midyeler var, bir kaç yaprak fesleğen, bolca siyah zeytin ve sarımsak var. Malzemeler birbirine karışmamış. Yerken her bir malzemenin tadını ayrıca alabiliyorsunuz. İki pizza da biraz kalın hamurluydu ve hamur çok lezzetliydi. Peynirler ayrı lezzetliydi yani kısaca pizzalar mükemmeldi. Tam bir mest olma durumu yaşadık.
Ertesi gün öğle yemeğimizi fazla turistik bir restaurantta yedik, yemek zorunda kaldık da denilebilir. Antica Osteria Rugantino adlı restoran, Via della Lungaretta üzerinde, açık ifadeyle Trastevere meydanında. Bir önceki yemeğimizde hizmet eden güler yüzlü sempatik italyanlar gitmiş yerine asık suratlı ve sert garsonlar gelmişti. Ekstra hiç bir soruya ve talebe cevap vermeyen arkadaşlar servis yaparken de oldukça gergindiler. Neyseki menüye dahil olan şarap oldukça güzeldi de görmemezlikten geldik kendilerini. Yemekler de fena değildi, 10 üzerinden 7 belki alır.
Bu Esma’nın penne arabiatası. Aşağıdaki ise benim pek sempatik görünmeyen peynirli ve biberli makarnam.
Bunlar ilk tabaklardı, ardından ben biberli tavuk yedim, Esma ise mozeralla ızgara yedi. Ve sonra bu muhteşem tatlılar geldi. Üstteki bir italyan tatlısı; panna cotta yani pişirilmiş krema. Alttaki ise bir fransız tatlısı; creme caramel yani karamelli krema.
Sonraki akşam bir blogtan öğrendiğim bir restoranı denemeye karar verdik. Adı: Pizzeria Bafetto, 2 şubesi var. Biri Via del governo vecchio üzerinde yani Navona meydanından nehir yönüne doğru giderken. Diğeri ise Piazza del teatro di pompeo üzerinde. Yani Campo dei Fiori yakınlarında.
Buranın en güzel tarafı restaoranda bizden başka turist olmamasıydı çünkü italyanların günlük yaşantısına girmiş olduk böylece. Ben gezerken fazla turistik aktiviteler yapmaktan kaçınıyorum genel olarak. Gidilen yerin günlük yaşamına girince aslında şehri ve şehrin kültürünü daha iyi anlayabildiğimizi düşünüyorum. Restoranın tarzı tam olarak ülkemizdeki salaş pideciler şeklindeydi yani çok ünlü ve lezzetli ama bakımsız pideciler vardır ya, onun gibi. Pizzalar metal bir tabakta geldi, hafif çukurdu hatta tabak. Masalar, sandalyeler dökülüyordu. Garsonlar ingilizce konuşamıyordu. Trafik ise çok yoğundu ve servis de oldukça hızlıydı. Ve yediğimiz en ucuz restorandı, margaritha 5 euro, 1/2 lt şarap 5 euro idi. Benim pizzam da Esma’nın makarnası da harikaydı. Ama tatlılar rezaletti kesinlikle. Profiterolden soğutacaklardı az kalsın bizi. Restoranın ışığı fotoğraf için müsait olmadığından maalesef yediklerimizi belgeleyemedim. Ama kesinlikle gidilmesi gereken bir restoran diyorum. Bruschetta konusunda ise burası 1 numaraydı.
Sonraki akşam yolumuz yine Trastevere’ye düştü çünkü burası gündüz olduğu kadar akşam da çok canlı ve çok fazla seçenek sunuyor yemek için. Ayrıca barlar da mevcut ve meydandaki ilk gittiğimiz restoranı saymazsak turistik olmayan menüler ve fiyatlar sunuyor. Bu seferki adresimiz Ristorante Sora Cencia, Via della Lungaretta üzerinde. Bir çok restorandaki servis saatleri kısıtlaması yok, günün her saati servis yapılıyor. Garsonlar ise oldukça ilgili ve sıcaklar. Üstteki fotoğrafta görünen ise muhteşem bruschetta örneklerinden, normalde domates olmadığı halde bizim için ekstra getirdiler. Bu aslında bizim için, yani Türkiye’de ki alışkanlıklarımız açısından çok normal, yani ekstra isteklerde bulunmak ama maalesef Roma’da her restoran ekstra isteklere sıcak yaklaşmıyor. Bu nedenle özellikle ekliyorum. Hatta bir restoranda menüdeki hiç bir yemek tam olarak uymadı benim zevkime ve eklemelerini de geçtim, bir malzemeyi çıkararak servis etmelerini istediğimde bile hayır cevabı aldım. Ama o zaman yiyemeyeceğim burda dedim garsona, sonra cevap bile vermeden ukalaca bakınca garson ben de ayrıldım restorandan. Türkiye’de böyle bir durumun olması neredeyse imkansız bence ama orda oluyormuş. Burada garsonların yaklaşımı gayet iyiydi ve ama benim makarna tercihim yanlış oldu. Esma yine penne arabiata yedi ve çok memnun kaldı ama ben gnocchi yemeyi tercih ettim. Hakkında çok güzel duyumlar almıştım ama benim damak zevkime uymadığını gördüm. Gnocchi tam olarak makarna değil ama benzer şekilde pişiriliyor.Hamurunda patates de kullanıyor ve şekli de aşağıdaki gibi yuvarlak ve kalınca. Çok aşırı yumuşak buldum, fazla hamur gibi ama belki de o restoranda güzel yapılmamıştır. Bir şans daha verebilirim belki sonra.
Ve son yemeğimizi çok ünlü bir restoranda yedik: “Le mani in pasta” yani makarnanın içindeki el anlamına geliyor adı. Via dei Genovesi üzerinde bulunuyor, yine Trastevere’de ama biraz ters tarafta ve çok ıssız bir sokağın sonunda. Bizim burayı tercih etmemizdeki tek neden ise Ferzan Özpetek’in favori restoranı olmasıydı. Kendisine olan hayranlığımız nedeniyle restorandan beklentimiz çok büyüktü ama maalesef hayal kırıklığı oldu. Bir akşam gittik ki, çok fazla yürümek zorunda kaldık restoranı bulana kadar ama rezervasyonumuz olmadığı için almadılar. Ertesi gün öğle yemeği saatinde yine gittik, öğle saatinde de dolu olmaz diye düşünmüştük ama yine doluydu ve bize lütfederek kapının dibinde küçücük bir masa verdiler. Ferzan Özpetek’in hatrı için orda oturmaya razı olduk.
Sadece makarna yapan bir restoran olmasına rağmen çok fazla çeşit yoktu. Bundan önceki makarna tercihlerimde hep yanıldığım için bu sefer çok basit bir seçenek yapıcaktım. İstediğim sadece fesleğenli ve domatesli spagettiydi. Domatesli ve fesleğenli sadece ravioli vardı. Ukala garsonumuzdan bu sosu spagetti için yapmasını istedim, sadece hayır yapılamaz dedi. Peki o zaman bu ravioliye sarımsak ekler misiniz dedim, ona da hayır dedi. Suratındaki ifade ise sen ne hakla karışıyorsun ki der gibiydi ya da ben kavga için neden arıyordum artık. Sonuç olarak domatesli ve fesleğenli raviolim geldi, şekil harikaydı ama lezzet ortalamaydı. Hani makarna ustasıydı burası diye sormadan edemedim tabi kendi kendime. Esma yine penne arabiata yedi ve çok memnun kaldı. Ben sürekli yeni şeyler deneyerek hayal kırıklığı yaşadıkça o sabit seçeneğiyle mutlu oldu.
Bir de bizim kaldığımız otele çok yakın olması nedeniyle her gün uğrayıp kahve içtiğimiz, atıştırmalık bir şey yediğimiz yerden bahsetmek istiyorum. Castroni adında bir mağaza aslında, içinde İtalya deyince aklınıza gelecek her şey mevcut. 11 şubesi var, heryerde görebilirsiniz.Kahve, çikolata, şekerleme, makarna, soslar, kurabiyeler, şaraplar, peynirler…. ve aynı zamanda kahve içip atıştırmalık bir şeyler yiyebileceğiniz bir yer. Buradan aldığım çikolatalar çok beğenildi ama soslar için aynı durum geçerli değil. Bir de makarnaları buradan değil de marketler almak daha uygun olacaktır. Burada biraz turistik fiyatlar var. Hatta biz otel nedeniyle Via Nationale üzerindeki mağazadan alışveriş ettik ama Via Flaminia’da fiyatların daha düşük olduğunu gördük. Fotoğrafta görünen nefis kahvemiz ve bruschettalarımız.
İtalyan mutfağı Türk mutfağına çok yakın olduğu için Roma’da yemek seçiminde diğer avrupa ülkelerine göre çok daha mutlu oluyor insan. Diğer taraftan bir fransızın domatesli sarımsaklı bir yemek karşısında gösterdiği hayranlığı bizde uyandırmıyor çünkü domates ve sarımsak bizim yemeklerimizin de temeli. Bir diğer konu ise restoranlardaki çeşit sayısının az olması. Roma’dan Barilla akademisinin makarna kitabını aldım ve içinde 222 çeşit var. Bu sadece bir kitap yani aslında binlerce tarif var italyan mutfağında ama restoranlarda yok maalesef. Turist olmanın bir dezavantajı da bu aslında, gerçek mutfak kültürü evlerde, restoranlarda değil ama biz turistler bunu yaşayamıyoruz. Ben yine de çok önceden de olsa bunu deneyimleme fırsatı yakalamış olduğum için mutluyum. Milano’da italyan arkadaşımın ailesinin evinde kalmıştım ve o gün arkadaşımın doğumgünüydü. Mutfakta anne ve ablanın telaşı çok eğlenceliydi. Bize de görev olarak ufak tefek şeyler verilmişti. Ortaya harika bir spagetti çıkmıştı, domates soslu ve deniz mahsullü. Bolca peynir ve şarküteri vardı masada. Ailenin diğer üyeleri de gelmişti, amca ve eşi, dayı ve eşi vs. Kalabalık bir italyan ailesinin sofrasındaydım. Yemekten çok keyif aldıkları her hallerinden belliydi. Doğumgünü pastası da tramisuydu, anne elinden orjinal tramisu. Bir de Ferzan Özpetek filmlerinden sahneler vardır hep aklımda; bütün komşular arkadaşlar uzun bir masaya toplanmıştır. Bir sürü şarap şisesi vardır, elden ele tabaklar dolaşır. Yüksek sesle, elleriyle kollarıyla konuşur masa başındakiler. Son dönemde ise Julia Roberts’ın oynadığı Eat, Pray and love filminde isimdeki her bir fiil için bir ülke var. Yemek bölümü İtalya’da, dua bölümü Hindistan’da, aşk bölümü ise Bali’de geçiyor. Bu filmin Roma bölümünü izledikten sonra dayanılmaz bir şekilde Roma’ya gitme isteği uyanmıştı bende. Hatta gitmeden önceki gece Esma ile birlikte tekrar seyrettik filmi ve ertesi gün izlediğimiz sahnelerin içine girdik. Döndükten sonra ise güzel bir tat kaldı aklımda roma’dan.
Roma hakkında diğer yazılarım:
Roma’dan siyah beyaz fotoğraflar ve masalsı hikayeler
Bu yazı daha önce 23117 kez okundu!