Salamanca’da beni büyülen en belirgin özellik binalarda kullanılan taşın rengiydi. Eski şehrin içindeki tüm binalar Villa Mayor adlı yakın bir kasaba çıkartılan kum taşından yapılmış ve hepsinde çok güzel bir renk var. Üstelik bu taşın güneşle birlikte kuruması ve içinde nem barındırmaması nedeniyle 1218’de yapılan binanın bile bugün parladığını görebilirsiniz. Ve özellikle öğleden sonra güneş ışıklarının da biraz daha koyulaşmasıyla binalar yaldızlı bir hal alıyor…
Salamanca, Madrid’e komşu olan büyük ve güzel bir üniversite şehri ve özellikle ispanyolca öğrenmek için yabancı öğrencilerin tercih ettiği bir şehir. Tabi öğrenci şehri olması demek genç nüfusa sahip olması demek ve tabi ki bu da eğlenceli bir şehir olması demek.
Salamanca’nın şehir merkezi yani eski şehir olarak da bilinen bölgesi 1998 yılında Unesco tarafından dünya mirası listesine eklenmiş ve korunmaya alınmış. Aslında bu tür koruma programlarının Avrupa’da pek bir önemi yok çünkü zaten onlar tarihi miraslarını çok iyi koruyorlar. Buna karşılık ülkemizde Unesco dünya mirası olarak belirlenen bölgelere köprüler, inşaatlar yapılıyor ve açılan davalar umursanmadan inşaatlar devam ediyor.
Salamanca Üniversitesi 1218 yılında yukarıda görülen Kral Alfonso IX tarafından kurulmuş. Öyle bir üniversite ki; en ünlü öğrencisi Cervantes ve en ünlü hocası Christopher Colombus. Eski şehrin sokakları aslında bu üniversitenin kampüsü gibi. Burada öğrenci olmak, hele de eski zamanlarda burada öğrenci ne güzel bir şeydir, hayale kapılıyor insan bu sokaklarda gezerken.
Artık seyahat anlayışı değişmeye başladığından, insanlar tur şirketlerinin sunduğu büyük turistik şehirlerin dışına çıkmaya başladılar ve yaygın olan bir seyahat tarzı büyük şehre uçmak ve ardından araba kiralayıp yakınlardaki diğer şehirleri gezmek. İşte bu nedenle Salamanca, Madrid ile başlayan bir seyahate eklenmesi gereken çok güzel bir şehir diyebilirim.
Bu yazı daha önce 4954 kez okundu!