Saatlerce aynı evlere, aynı denize, aynı manzaraya bakıp hala gerçek olduğundan şüphelendiğim bir güzellikti Meis Adası. Belki ada hakkında beklentimin hiç olmaması, belki spontane bir kararla kendimi adada bulmuş olmam, belki de -ki daha kuvvetli bir ihtimal- İstanbul’un içime yerleşmiş olan soğuk gerçekliği nedeniyle bu adanın masalsı güzelliği karşısında şaşırmaktan bir adım öteye geçip, yaşamak ve hissetmek seviyesine ulaşamadım. Bu nedenle de günübirlik gezinin yeterli olmadığına karar vererek, masal alemine geçme ihtiyacı duyduğum zamanlarda kaçabileceğim kurtarıcı bölge olarak belirledim bu küçük adayı.
Meis Adası, (Yunanca Kastellorizo) Antalya’nın Kaş ilçesine sadece 2.1 km uzaklıkta ve feribot ile 20 dakikada ulaşılıyor. Yani İstanbul’da adalara gitmekten bile kısa bir yolculuk. Sadece iki tekne gidiyor adaya, sabah 10:00’da hareket eden tekneler Meis Adası’nda bekleyip 16:30’da tekrar Kaş’a dönüyor. Bir başka tekne ise 18:00’da Kaş’tan ayrılıp, 23:00’da tekrar Kaş’a dönmek için hareket ediyor.
Meis adası, Yunanistan’ın Rodos Adası’na bağlı yerel yönetim olarak ve Rodos’a uzaklığı 125 km. Adanın şuan ki nüfusu 300 kişi civarında ama bu nüfusun çoğu kışları Rodos Adası’nda geçiriyor. Meis Adasının tarihi ise çok çok eskilere gidiyor. Helenistik zamanlardan başlıyor, ardından Bizans yönetime geçiyor, 1440’ta Mısır tarafından işgal edilen ada 1461’te Napoli Kıralı tarafından ele geçiriliyor. 1512 yılında Sultan Süleyman tarafından kuşatılarak Osmanlı yönetimine geçiyor ve 1920 Sevr Anlaşmasına kadar Türklerin hakimiyetinde kalıyor. Sevr Anlaşması ile İtalyanlar’a bırakılan ada, Fransızlar tarafından da kuşatılıyor ve 2. Dünya savaşı sonrasında Yunanistan’a veriliyor.
Şuan 300 kişilik nüfusa sahip olan Meis Adası’nda 19. yy sonlarında 10.000 kişi yaşıyormuş fakat Osmanlı’nın duraklama dönemi ile birlikte nüfus giderek azalmış ve 1920’lerde geriye sadece 3.000 kişi kalmış. Yaklaşık 1500 ev varmış o dönemde ama yarısı boşalmış ve zamanla yıkılmış. Şuan ki ev sayısını kaynaklarda göremedim ama bir tahminde bulunmak gerekirse 100 civarında ev var diyebilirim.
Meis Adası tarihte bir çok imparatorluk tarafından keşfedilip işgal edilmiş ama günümüzdeki turistik öneminin keşfi, 1996’da adada çekilen ve Oscar kazanan Mediterraneo filmi ile olmuş. 2. Dünya Savaşında adada mahsur kalan bir grup İtalyan askerini konu eden bir film.
Uzun tarih bilgilerinden sonra günümüze gelecek olursak; adanın renkli evleri kadar turkuaz denizi de insanı büyülüyor ama denize girmek için sadece liman bölgesi kullanılıyor. Adanın görünen ön yüzünden başka bir yerleşim ve yaşam bölgesi yok. Arka tarafında sadece havaalanı mevcut.
Sadece 15 dk yürüyerek adanın yerleşim bölgesinin bir ucundan diğer ucuna gidilebiliyor. Bu nedenle öncesinde araştırma yapmak, nerelere gitsek diye bakmak gerekmiyor. Sahilde yer alan restoran sayısı ise 6 veya 7 yani seçenek pek fazla değil. Alexandre en popüler restoranı fakat popülerite karşıtı iseniz daha sakin olan ve Kostas adında İstanbul aşığı bir balıkçıya ait olan “To Paragido” restoranını tercih edebilirsiniz. Restoran limana giriş yapılan yerden hemen sonra karşınıza çıkıyor.
Yunan balık restoranı kültürünü arayanlar için biraz hayal kırıklığı olabilir bu adadaki restoranlar çünkü burası da Kaş ile aynı coğrafyayı paylaştığından yani Akdeniz’in bir parçası olduğundan balık ve deniz mahsulleri konusunda biraz zayıf. Kostas bize sadece elinde olan taze malzemelerden önerdiği için mercan balığı, ahtapot salatası ve minik karideslerle soframızı şenlendirdik.
Ve işte önümüzde duran bu sofra, fondan gelen kah sirtaki, kah alaturka müziği, yanı başımızda parıldayan turkuaz deniz, pastel renklerle masal sahnesini andıran evler ve hafiften esen rüzgar… Cennet böyle bir şey olsa gerek!
Bu yazı daha önce 7895 kez okundu!