Yaz sıcaklığından sonbahar serinliğine geçerken fona “Summerwine” şarkısını (dinlemek için tıklayınız) alarak Ayvalık fotoğraflarına bakmak, bana olduğu kadar okuyanlara da keyif verir umarım. Ayvalık sokaklarının güzelliği, birbirinden güzel bu taş evlerden kaynaklanıyor ama dahası da var; sessiz ve huzurlu sokaklarda neşeli insanlar var, sokak aralarında birbirinden güzel küçük meydanlar var, kahvelerde keyif yapan insanlar var, çok çok geçmişe dayanan tarihin izleri var ve en önemlisi huzur var.
Ayvalık tarihinin aslında prehistorik döneme yani henüz yazılı tarihin başlamadığı döneme kadar uzandığı iddia ediliyor. Bilinen yazılı belgelere göre Bizans döneminde, Roma döneminde yaşayan bir şehir olduğu ve 14. yy’da Osmanlı yönetimine geçtiği söyleniyor. Hemen karşısında, çok yakınında yer alan Midilli adası ile yakın ilişkisi olan bölgede genel olarak rum nüfus yaşamış.
Ayvalık’ın farklılığını açıklayan, doğruluğu kesin olmasa da güzel olan bir hikaye var: Cezayirli Hasan Paşa 5 Temmuz 1770’de , Çeşme önlerinde Koyun Adaları civarında, Rus donanmasıyla çarpışmakta bulunan Osmanlı donanmasının sağ kanat komutanıdır. Çarpışmada kendi gemisi ateş alır, yaralanır ve bir salla karaya çıkarılır.Düşman, İzmir Limanına girmesin diye oraları sağlamlaştırır ve sonra Çanakkale’ye varıp Osmanlı donanmasına katılır. Cezayirli Hasan Paşa Ayvalık’tan geçerek yoluna devam etmiştir. Çarpışma esnasında gemisi hasar gören Cezayirli Hasan Paşa’nın yanındaki bir kaç askeriyle birlikte karaya çıkıp yemek ve yatacak yer için bir çiftliğe sığındığı ve çiftlik sahibi papazın kendilerini buyur edip bir hafta kadar bir süre ağırladığı anlatılmaktadır. Paşa’nın bu süre sonrasında İstanbul’a dönebilmek için Çanakkale’deki donanmaya katılmasında Papazdan yardım istemesi üzerine Papaz 50 silahlı adam ile yardım da bulunur. Ayrılırlarken dostluklarını tekrarlarlar. Hasan Paşa İstanbul’a ulaştıktan bir süre sonra Gazi ünvanı alarak sadrazamlığa yükselir. Kent dertleriyle başı çok ağrıyan Papaz ise Hasan Paşa’yı hatırlayarak İstanbul’a gider ve kendisinden kentine özerklik verilmesini ister. Kurtuluşunu kendisine borçlu olduğunu ve ne dilerse yapacağını söyleyen Hasan Paşa Papazın isteğini gerçekleştirir ve kentine özerklik verir. İşte bu özerklikten sonra Ayvalık’a yerleşen zenginler,sanaatkar rumlar kenti daha da geliştirip, güzelleştirirler ve ünlendirirler.
Yunanistan tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen Bağımsızlık Savaşı 1821’de Ayvalık’ta da isyan şeklinde görülmüş ve bölgeden fazlasıyla göç olmuş. Böylece Ayvalık’ın güzel günleri sona ermiş ve ekonomik, kültürel gücünü kaybetmeye başlamış. Osmanlı İmparatorluğu yönetiminin Anadolu’da incelemeler yapmak için gönderdiği Vital Guinet tarafından yayımlanan 1891 tarihli istatistiğe göre 21,666 olan kent nüfusunun 21,486’sı Rum, 180’i Türk’müş.
1900-1914 tarihli bir Fransız yıllığında Ayvalık’ın o zamanki sosyo-ekonomik yapısı hakkında şu bilgiler verilmiş: “30.000 nüfusludur. Postasını Avusturya-Macaristan İmparatorluğu işletmektedir. Zeytinyağı, balmumu, yerli ipek, şarap, sabun dışsatımı yapılır ve şeker, kahve, yün, pamuklu kumaş, ham deri ithal eder. Fransa, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalyan Krallığı’nın kentte konsoloslukları bulunur. Bankalar; Osmanlı Bankası, Atina Bankası, Viyana Kredi Bankası’dır. Aynı zamanda bir akademi, iki oteli bulunan ilçede içinde eczanesi de olan bir genel hastane ve cüzzam hastanesi faaliyet göstermektedir.”
İlçe I. Dünya Savaşı sonrası İzmir’in işgali ile birlikte 29 Mayıs 1919’da Yunan egemenliğine girmiş. Bu işgal 15 Eylül 1922’ye kadar sürmüş. 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşması’nda belirtilen Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi gereğince, Girit, Makedonya ve Midilli Türkleri ilçeye yerleştirilmiş, rum nüfus ise Yunanistan’a gönderilmiş. Mubadelenin izleri ise hala her iki kıyıdan silinememiş.
Bizim kaldığımız ev ise yukarıda teras manazarasının bir kısmı, aşağıda ise manzarasının tamamı görülen, tarih dolu Rum evlerinden biriydi. Ev sahibi tarafından özenle restore edilip, çok ilginç antika eşyalarla döşenmiş, çok güzel bir evdi. Terastan sonra beni en çok hayran bırakan bölüm, evden bağımsız olarak bahçede konumlanmış, geniş camlara sahip olan mutfaktı. Hemen önünde ise ağaçların gölgesinde, yeşillikler içinde bir verandası vardı. Mutfağı gördükten sonra, akşam yemekleri için dışarıda yeme alternatifini kafamdan çıkardım. Bir akşam yemeğimize İstanbul’dan gelen lüferler eşlik ederken, bir akşam mangal keyfi yaptık. Böyle bir mutfakta yemek yapmak benim için çok büyük bir keyif oluyor. Beni etkileyen her mutfaktan sonra hayalimdeki mutfağa bir şey daha ekleyebiliyorum.
Türkiye sınırları içinde tatil yaparken, beni en çok zorlayan konu olan kahveye Ayvalık’ta çok güzel bir çözüm bulmuş olmam ise ayrı bir yere yerleştirdi Ayvalık’ı benim gözümde. Tarlakuşu Gurmeko adlı cafeyi (altta) keşfedene kadar kahvesiz yaklaşık 60 saat geçirmiştim. Kahvesizlik o kadar zor gelmişti ki döner dönmez küçük, taşınabilir bir espresso makinesi almayı, araba ile seyahat ettiğimizde yanımda götürmeyi planlamaya başlamıştım. Tarlakuşu’na adım atıp çekirdek kahveleri gördüğümde hazine bulmuş gibi oldum. Sahibi Ayfer hanımın sohbeti eşliğinde taze ve leziz kahvelerimizi içtik ve Ayvalık hakkında bilgiler edindik. Ayfer hanım ve eşi, sonradan yerleşen idealist Ayvalık sakinlerinden. Çok güzel bir cafe işletiyor, organik ürünler satıyor, dans, drama, resim gibi bir çok konuda atölyeler düzenliyorlar. Hem iç mekanda hem de ara sokakta üzüm asmasının altındaki küçük masalarında oturup dinlenmek için ideal bir mekan.
Ayvalık denince akla gelen Ayvalık tostunu, sahilde iç içe geçmiş gibi görünen çay bahçelerinden birinde, Ayvalıkgücü 1’de yedik. Söylenene göre orjinal Ayvalık tostu, kaşar ile değil, teneke tulumu ile yapılırmış. Gerçekten de, tulum peyniri ile çok daha güzeldi, hatta içindeki sosisler beni pek cezbetmediğinden, sadece Ayvalık ekmeği ve teneke tulumuyla da yiyebilirim tostu. Ayvalıkgücü 1’i, çiçekli sandalyeleriyle farkedebilirsiniz, kesinlikle daha iyi bir hizmet sunuyorlar diğer çay bahçelerinden. Çaybahçelerinin hemen arkasında dar bir sokakta ise Günaydın adında bir lokanta var. Sahibinin neşesi ve enerjisiyle, yemeklerin lezzeti birleşmiş. Rakı balık konseptinden sıkılanlar veya ara vermek isteyenler için çok çeşitli ev yemekleri ve zeytinyağlılar sunuyorlar. Bu dar sokağın sonunda ise birbirinden ilginç parçaları saklayan bir antikacılar çarşısı var. Ayvalık merkezde akşam için Chez Nebahat adında bir meyhane, Cunda’ya gitmeden rakı balık keyfi yapma fırsatı sunuyor. Biz yemekleri güzel mutfağımızda yaptığımız için, bu meşhur meyhanenin yemeklerini tadamadık.
Ayvalık’a daha giderken insanın aklına giren güzel zeytinler ve zeytinyağları, şehirde adımbaşı mağaza olarak karşısına çıkıyor insanın. Biz çok eski üreticilerden Hilmi amcanın, Tarlakuşu Cafenin hemen karşısında yer alan mağazasından aldık (Tamaz&Çağkan Zeytincilik). Zeytini de, zeytinyağı da çok lezzetli. Öyle ki döndükten sonra 2 gün tüm öğünleri kahvaltı olarak hazırlayıp bolca zeytin ve zeytinyağı yedik. Nedense seyahat edilen bölgenin alışkanlıkları kısa süre de olsa insanın evine taşınabiliyor.
Yaz aylarında, Ayvalık’ta kalanlar denize girmek için ya daha güneye Sarımsaklı plajına giderler, Ayvalık’ı daha iyi bilenler yarım adalardan birinde olan Badavut plajına giderler, ya da kuzeye Cunda’ya giderler. Sarımsaklıya gidiş yolunda, Çamlık adında çok güzel bir mahalle bulunur. Üstte ve altta yer alan fotoğraflarda bir kaç örneğini görebileceğiniz milyon dolarlık evlerin yer aldığı, bambaşka bir mahalle burası.
Ayvalık’ta nerede kalsak diyenler için, merkezde, yerel hayatın tam içinde, eski bir rum evi olan Paydos Tatil Evini çok yakın bir arkadaşıma ait olduğu için rahatlıkla tavsiye edebilirim. Yüksek tavanlı odalarıyla görenleri etkileyeceğinden eminim.
Sonbaharın tadını Ayvalık’ta depolayıp soğuk ve karanlık kış günlerinde kullanmak gerek…
EPP
Bu yazı daha önce 10559 kez okundu!
Ne kadar hoş fotoğraflar, kırmızılar, sarılar, maviler ne kadar canlı, Ayvalık’ta dolaşırken hayal ettim kendimi, iş yerinde sıkıldığım bu Pazartesi gününde ilaç gibi geldi yazınız, teşekkürler:)
Çok teşekkürler…
Güzel bir hafta dilerim.
GÜZEL RESİMLER,KALDIĞINIZ PANSİYONUN ADI NEDİR ACABA?MANZARASI ÇOK GÜZEL,YORUMLARINIZIDA BEĞENDİM,TEŞEKKÜRLER
Merhaba Şengül Hanım,
Kaldığımız yer arkadaşımızın eviydi ama aynı kişilerin pansiyonu da mevcut; Paydos Tatil Evi: http://www.ayvalik1.com/paydos-tatil-evi/
Teşekkürler.